ALİ BAŞPINAR (BUTTO)

 

O bütün yaşamını ülkemizin ve dünyamızın özgürlüğüne adamıştı.       

 

 

Devrimci Direniş Mücadelemizin Ali Butto’su, 1949 yılında Karadeniz’in bol yağmurlu yemyeşil kenti Rize’nin yoksul köylerinden biri olan Yazlık da dünyaya geldi. Üç kardeşin ve ailenin en küçüğüydü.

Ali henüz beş yaşındayken ayrılıkla tanıştı. Babası her geçen gün artarak devam eden yoksulluğun yarattığı ağır ve yıkıcı etkisinden bir an önce kurtulabilmek için gurbetin yolunu tutup Ankara’ya gitti. Fakat bu ayrılık fazla uzun sürmedi. Baba gurbetin acımasızlığına rağmen köye bir daha dönmeyeceğini anlayınca ailesini de yanına taşıdı. Ali artık Ankaralıdır.
Evleri o zamanlar yoksul bir gecekondu mahallesi olan Altındağ’dadır. Burası bir oda bir salon ve bir mutfaktan ibaret klasik bir gecekondu evidir. Garip bir şekilde evde hiç misafir eksik olmaz bu yüzden ailenin en küçüğü olarak Ali ise hep mutfakta yatmak zorunda kalır.

Henüz yabancısı olduğu şehri ve mahalleyi öğrenme telaşı bitmeden okul çağı gelip çatar. Yeni bir heyecanla bir kaç sokak öte de ki Hıdırlıktepe İlkokuluna kaydolur. Böylece Altındağ’ın yoksul sokaklarında okula gidip gelecek okuyacak ve büyüyecekti.

O yıllar Demokrat Parti iktidardadır. Gerici iktidar sadık bir NATO müttefiki olduğunu ispat etmek için halka karşı yaygın olarak baskıcı ve zorba yöntemler kullanmaktadır. Aylar yıllar hızla akıp gider Ali bu zulmün doğru düzgün farkında olmadan İlkokulu bitirip Demirlibahçe Ortaokuluna yazılır. Derslerini savsaklayıp boşlamaz buradan da kayıpsız bir şekilde mezun olur. Aile çok fazla düşünmeden karar verir Ali, Ankara Yapı Sanat okulunun yolunu tutar.

Yapı Sanat okulunda okuduğu sıralar da Kıbrıs’ta çalkantılı günler yaşanmaktadır. Hemen her gün okul idarecilerinin öğrencilerin başında bulundukları resmi protesto eylemleri yapılmaktadır. Milli duygular oldukça yükselmiştir. Kulaklara bol bol “Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır!”, “Makarios Rum’dur Rum kalacaktır!” gibi milli duyguları okşayan sloganlar üflenmektedir. Ali namazını kılan, orucunu tutan, hatta gittiği kurs ta öğrendiği kadarıyla kuran okumasını bilen biri olarak ister istemez bu gösterilerden, atılan sloganlardan ve gelişmelerden az da olsa etkileniyordu.

1966 yılında Ankara Yapı Sanat Okulunu yine kayıpsız bitirince İstanbul’a gidip bir iş bularak Yıldız Teknik Üniversitesinde okumayı düşündü. Birkaç aylık çabasına rağmen iş bulamayınca Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu'na yazıldı.

Bu sıralar da neredeyse ailenin tamamı Adalet Partili olmasına rağmen onun siyasi bir kimliği henüz yoktur. Sadece utangaçça CHP’ne sempati duymaktadır. Denilebilir ki Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu onun toplumsal olayların içinde yer alarak siyasal kimliğinin oluşmaya başladığı yerdir. Okul derneğiyle ilgilenir. Seçim çalışmalarına katılır. İlk defa o yıl satranç kulübündeki öğrencilerin de katılmasıyla onunda içinde yer aldığı devrimciler ezici bir çoğunlukla seçimleri kazanırlar.

1970li yıllara doğru ise öğrenci gençliğin mücadelesi artık okul duvarlarının dışına taşarak düzene karşı muhalif bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Önce FKF ardından DEV-GENÇ kurulur. Her geçen gün giderek artan öğrenci kitleleri ÖZERK ve DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE talebini haykırırlar. Bu amaçla boykotlar yapılır, otobüsler kaçırılır, okullar işgal edilir. Çok geçmeden de bu eylemler anti-emperyalist bir çizgide daha da yaygınlaşır. ODTÜ de ABD Büyük Elçisi Robert Commer’in arabası yakılır, İstanbul da 6. Filo askerleri denize dökülür. Bu eylemlerin öncülüğünü ise DEV-GENÇ yapmaktadır. Ali de gençliğin Ali Butto'su olarak DEV-GENÇ lidir. (Pakistan’a karşı Bangladeş halkının sürdürdüğü özgürlük mücadelesinin başında bulunan çelimsiz, mütevazı fakat kararlı bir önder olan Zülfikar Ali Butto’ya benzetilerek arkadaşları ona Butto lakabını takmışlardı.)

Siyasal iktidar ise bütün baskı ve zorbalığına rağmen gençliğin ve giderek güçlenen toplumsal muhalefetin mücadelesine bir türlü engel olamıyordu. O kadar ki işçi sınıfının öncülük ettiği15-16 Haziran büyük direnişi durduramaya bile engel olamamıştı. Bu dönemi en iyi Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç çaresizce:

 ‘Sosyal uyanış ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir.” diye özetliyordu.

Halkın muhalefetinin durmadan güçlenmesi ise başta tekelci sermaye olmak üzere ABD ve bütün emperyalist güçleri oldukça rahatsız etmektedir. Egemenler
sonunda 12 Mart 1971 günü askeri faşist bir darbeyle iktidara el koydular. Nihat Erim hükümeti ile birlikte ülke çapında acımasız bir terör başlatıldı. Ardı arkası
kesilmeyen sürek avlarıyla aydınlar, yazarlar, demokratlar, yurtseverler devrimciler, kurşunlanıyor, katlediliyor, gözaltına alınıp günlerce süren ağır işkencelerden geçirilerek hapsediliyor, darağaçları kuruluyordu.

DEV-GENÇ militanı olarak Ali Butto da arananlar listesindeydi. O ise buna aldırış etmeden iş bilen örgütçü özelliğiyle Erkek Teknik Yüksek öğretmen Okulundan arkadaşlarıyla birlikte Keçiören Güçsüzler Yurdunun karşısında kiraladığı dükkânda sıhhi tesisat bakım ve onarım işleri yapıyordu. Her yerde aranmasına rağmen saklanmak bir yana o müşterilerin çokluğundan işlere yetişememekten yakınmaktadır. Bu dükkânın alt katında ise Maltepe’den kaçıp Kızıldere’ye gidecek olan birkaç THKP-Cli kalmaktadır. Ali ve ekibi sadece lojistik destek sağlamakla yetinmiyor kazandıkları paraları da onlara aktarıyordu. Giysiden yiyeceğe, teksir makinesinden daktiloya kadar pek çok ihtiyacın karşılanmasında da onun adı vardı. Kızıldere de katledilen devrimcilerin üzerinde ki Yeni Karamürsel Mağazası etiketli giysiler de bile onun aklı ve örgütçülüğü ön plandaydı.

Ali Kızıldere katliamının ardından yakalanınca, Mamak’lı mahpusluk yılları başladı. Uyduruk sıkıyönetim askeri mahkemesinde açılan 240 sanıklı Dev-Genç davasında yargılandı. İki buçuk yıl sonra 1974 affıyla onunla birlikte mahpusta bulunan pek çok THKO’lu ve THKP-C’li devrimci dışarı çıkıp yeniden okullarına döndüler.

 Denizler idam edilmiş, onlarca devrimci katledilmiş, Ülkü Ocaklı ve MHP’li faşistler okulu işgal etmiş terör estirmektedirler. Onların gelişi ise kısa sürede devrimci öğrenciler üzerinde olumlu bir etki yaratıyor, kendi örgütlülüklerini yaratmak için yeni bir dernek kurmaya girişiyorlardı. Ali Başpınar’ın oldukça önemli katkılarıyla 12.12.1974 günü Yüksek Teknik Öğretmen Okulu Mezunları ve Öğrencileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TEK-DER) kurulur.

Ali Butto aynı düşüncelerle örgütlenen ADYÖD sürecinde de, 1975 yılının sonlarına doğru yayınlanmaya başlanan Devrimci Gençlik Dergisi’nin çıkarılmasında da küçük iş büyük iş ayrımı yapmadan önemli görevler üstlenir. O yıl Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olunca Devrimci Öğretmen mücadelesinin örgütlenmesi çalışmalarına katılır. Toparlayıcı ve örgütçülüğü sayesinde 1976-77 yıllarında Ankara TÖB-DER başkanı seçilir. TÖB-DER de ki yoğun çalışmalarına rağmen yine de Yüksek Teknik Öğretmen okulunda devrimci demokrat öğrencilerin TEK-DER önderliğinde sürdürülen sonradan adından saygı ve sevgiyle çokça söz edilecek olan faşizme karşı direniş mücadelesinden desteğini hiç esirgemez.

Bu sıralar da egemenler de ülkede darbe ortamı oluşturabilmek için acımasızca bir iç savaş sürdürmektedir, koşullar ağırdır. Ali halkın faşizme karşı direniş mücadelesinde geniş kitlesel örgütlenmelerin başında ve Devrimci Yol’un yaratılmasında yine en öndedir.
Özellikle direniş mücadelesinin en yoğun olduğu Amasya Yeni Çeltek ten Sivas’a, Kars’a, Malatya’ya, Çukurova’dan Trakya’ya kadar her tarafta Ali Butto vardır. En militan eylemler de yine onun bilgi ve becerisi belirleyicidir. Hatta direniş mücadelesinde ihtiyaç duyulan bütün araç ve gereçlerin temin edilmesinde bile onun büyük katkısı görülür.

Ülke hızla askeri faşist bir diktatörlüğe doğru sürüklenirken 1980 yazın da Ankara’dan İstanbul’a geçer. 12 Eylül Askeri faşist darbesinden 5 ay sonra da İstanbul da yakalanır. Polise karşı direndiği için vurularak yaralanır. Aylarca sürecek işkenceler başlar. İşkenceciler günlerce yaralarına kalem sokup elektrik verirler, o ise bütün bu zalimlikler karşısında militan tavrından bir an bile vazgeçmez.
Devrimci yol hareketinin merkez komite üyesi ve askeri kanat sorumlusu olarak idamla yargılandığı faşist cuntanın askeri mahkemesinde:

“ Yakalandığım için herkesten özür dilerim!” diyerek büyük bir alçak gönüllülük ve sorumluluk örneği sergiledi. Kendisine yöneltilen suçlamalar karşısında Devrimci Yol tarafından yayınlanan “Devrimciler Niçin Savaşıyor?” adlı broşürde ki düşüncelerini savunarak faşist cuntacıların bütün suçlamalarını reddetti. Ne cuntanın mahkemelerinde ne de Mamak askeri cezaevinin ağır koşullarında inançlarından kimliğinden ve kişiliğinden hiç taviz vermeden on yı1 altı ay yattıktan sonra Temmuz1991 de dışarı çıktı.

1993 yılında Nilüfer ile yolları kesişti evlendiler. Bu evlilik Devrimci Yol’un yenilgisinin ve uzun yıllar süren mahpusluğun yarattığı büyük olumsuzluklardan sonra yaşamının az da olsa düzelmesine yardımcı oldu. Onu sıkıntıya sokacak yeni bir olumsuzluk da görünmüyordu. Ne var ki bu rahatlık ancak iki yıl sürebildi. 1995 yılında kahredici bir hastalıkla tanıştı. Sinir ucu kanseriydi, bir süredir sevinçle çarpan yüreği çaresizce ezildi.

Ağır bir ameliyat geçirmek zorundaydı. Nilüfer yanı başındaydı yüreklerini kasıp kavuran acılara rağmen birlikte gülümsüyor, birlikte ölüme direnip, yaşamakta inat etme mücadelesi veriyorlardı. Yağmur’un aralarına katılması ise ona büyük bir umut ve güç sağlamıştı. Ülkesiyle ve dünyayla ilişkisini kesmeden yaşamına devam ediyordu.

Bu ağır koşullara rağmen Ali Butto mücadele ışığı gördüğü her yere koşuyor, bir an bile tereddüt etmiyordu. Faşizme karşı direniş mücadelesinde kaybettiklerimizi unutmamak için Dostluk ve Dayanışma Vakfının kurucusu oldu. Vakıf aynı zaman da bu arkadaşlarımızın geride bıraktıklarına da sahip çıkacak, çaresiz duruma sürüklenmiş onurlu yoldaşlarımızı kollayacaktı. Kısa sürede sağlanan önemli gelişmeler  yaşamını hemen etkilemekle kalmadı hastalığını da epeyce geriletmişti.

Ne var ki 2002 yılı bir başka kara haberi de yanın da taşıyarak geldi, Nilüfer de kanserdi. Yüreğine kurşun döküldü, dünyası karardı. Şimdi yeniden zorlu bir yaşam mücadelesi başlıyordu. Ama ne yazık ki Nilüfer ile birlikte sürdürdükleri bu zorlu yürüyüş ve yaşam mücadelesi sadece beş yıl sürebildi. 2007 yılı ocak ayında sevgili eşi güleç yüzlü Nilüfer’ini kaybetti. Bu onun için büyük bir acı ve tarifsiz bir yıkımdı. Ayakları dibine yıldırım düşmüştü. Kendi deyimiyle:

 “Devrimci Yol hareketinin yenilgisinden sonra ki en ağır kayıp.” olmuştu.  Bu dehşetli sarsıntıya rağmen Ali Butto hem Yağmur İçin hem de daha yapacak işleri olduğunu düşündüğünden inatla yaşamakta ayak diremeye devam ediyordu.

Hiçbir pratik gelişmeden uzak durmuyor, yorucu yolculuklara rağmen her yıl geleneksel olarak düzenlenen bütün TEK-DER buluşmalarına mutluluk ve sevinç içinde katılıyordu. 2008 yılında hastalığı yeniden atağa geçip ağır bir tedavi geçirmesine rağmen bile Fethiye buluşmasına katılmaktan vazgeçmemişti. Çok acı çekiyor, ayakta zorlanarak durabiliyordu. Hareketleri oldukça yavaşlamış konuşmaları bile ağırlaşmıştı. Ama o, belli ki Fethiye ye Tek-Der lilerle vedalaşmaya gelmişti. Israrla birliğimizi korumamız gerektiğini öğütleyip durdu. Fethiye den döndükten iki ay sonra 2 Eylül 2008 günü hayata gözlerini yumdu.
                       O bütün yaşamını ülkemizin ve

                    dünyamızın özgürlüğüne adamıştı.       

                                                  UNUTMAYACAĞIZ!

                                             HEP BİZİMLE YAŞAYACAK!


Yazdır